Sri Lanka’da
geçirdiğimiz 3. gün yine buram buram tarih kokuyordu…
Günün erken
saatlerinde başladığımız kültür turumuzda ilk durak muazzam bir kayanın
üzerinde bulunan SİGİRAYA idi. Büyük bir düzlüğün tepesinde bulunan 200
metrelik kaya patlamış bir yanardağdan çıkan magmaların katılaşmasıyla oluşmuş
ve zamanın Kralı 5. Yüzyılın sonunda eskiden bir Budist manastırının olduğu
yere bu sarayı yaptırmış.
İnanışa göre,
akrabalarını ve babasını öldüren Kral, Hindistan’a kaçıp orada ordu kuran
kardeşinden korktuğu için korunmak amacıyla bu alabildiğine düzlük alanın tam
ortasında yükselen sarayı inşa ettirmiş fakat yine de hazin sondan kaçamamış. Velhasıl 18 yıl sonra gelen kardeş yine de
Kral’ı öldürmüş kendisi yerine geçmiş fakat başka bir şehre dönerek burayı Budist
rahiplere bırakmış.
Tırmanılan dönen
dökme pirinç merdivenleri ile zorlu bir tırmanış olsa da sizi kaya içerisinde
duvarlara resmedilmiş harika kadın figürleri bekliyor, fotoğraf çekmenin yasak
olduğu bu alanda yoğun misafir akınından dolayı uzun bir zaman geçirebilmek de
neredeyse imkansız.
Kayanın en
tepesinde bugüne kadar doğal yollarla kaybolmuş Kral’ın yatak odası ve ona özel
yaptırılmış olan büyük bir yüzme havuzu var. SİGİRAYA zamanına göre tüm
detayları düşünülmüş ve düzen içerisinde hayata geçirilmiş en önemli Sri Lanka yapıtlarından
biri. Kaya dibinde bulunan alt şehri büyük duvarlarla ve etrafını çevreleyen su içerisinde yüzen
timsahlarla savunulan şehrin yine alt bölümünde kanallar, çeşmeler ve teraslı
bahçeler süsleme için kullanılmış. Unesco Dünya tarih mirası listesinde bulunan
SİGİRAYA gerçekten dünya üzerinde görülmeye değer eşsiz bir eser diyor ve günümüzün ikinci
durağı olan Sri Lanka’nın en eski yerleşim yeri ve eski başkenti olan ve bugün Unesco tarafından koruma altında olan POLANARUWA'ya geçiyorum...
En parlak dönemini 12. ve 13. Yüzyıllarda yaşayan binada eskiden 33 metre ve 7 katlı olan bugün ise sadece 3 katı ayakta duran giriş bölümü karşılamakta olan ve geniş bir alana kurulmuş olan kent konferans salonu, saray binası ve havuzu ile döneminin en görkemli eserlerinden biridir.
Bahçesinde ilginç bir ağaç bulunan POLANARUWA’da bir palmiye ağacının etrafını banyan, jambo ve bao ağaçları sarmış. Kuşların getirdiği tohumların palmiyenin gövdesinde çimlenmesiyle oluşan bu eşsiz görüntü doğanın mucizesini bir kez daha bizlere kanıtlar nitelikte.
Bu eski şehrin içinde konferans salonu, Budist tapınağı, yatan buda, devasa kaya tapınağı gezilecek özel bölümler arasında.
Bu iki güzel gezi bizim bütün günümüzü bitirdi, Habarana’daki son gece konaklamamızdan sonra yarın Kandy’e geçiyoruz macera devam ediyor :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder