29 Eylül 2016 Perşembe

Sri Lanka notları / 3. gün

Sri Lanka’da geçirdiğimiz 3. gün yine buram buram tarih kokuyordu…
Günün erken saatlerinde başladığımız kültür turumuzda ilk durak muazzam bir kayanın üzerinde bulunan SİGİRAYA idi. Büyük bir düzlüğün tepesinde bulunan 200 metrelik kaya patlamış bir yanardağdan çıkan magmaların katılaşmasıyla oluşmuş ve zamanın Kralı 5. Yüzyılın sonunda eskiden bir Budist manastırının olduğu yere bu sarayı yaptırmış.
İnanışa göre, akrabalarını ve babasını öldüren Kral, Hindistan’a kaçıp orada ordu kuran kardeşinden korktuğu için korunmak amacıyla bu alabildiğine düzlük alanın tam ortasında yükselen sarayı inşa ettirmiş fakat yine de hazin sondan kaçamamış. Velhasıl 18 yıl sonra gelen kardeş yine de Kral’ı öldürmüş kendisi yerine geçmiş fakat başka bir şehre dönerek burayı Budist rahiplere bırakmış.
Tırmanılan dönen dökme pirinç merdivenleri ile zorlu bir tırmanış olsa da sizi kaya içerisinde duvarlara resmedilmiş harika kadın figürleri bekliyor, fotoğraf çekmenin yasak olduğu bu alanda yoğun misafir akınından dolayı uzun bir zaman geçirebilmek de neredeyse imkansız.
Kayanın en tepesinde bugüne kadar doğal yollarla kaybolmuş Kral’ın yatak odası ve ona özel yaptırılmış olan büyük bir yüzme havuzu var. SİGİRAYA zamanına göre tüm detayları düşünülmüş ve düzen içerisinde hayata geçirilmiş en önemli Sri Lanka yapıtlarından biri. Kaya dibinde bulunan alt şehri büyük duvarlarla ve  etrafını çevreleyen su içerisinde yüzen timsahlarla savunulan şehrin yine alt bölümünde kanallar, çeşmeler ve teraslı bahçeler süsleme için kullanılmış. Unesco Dünya tarih mirası listesinde bulunan SİGİRAYA gerçekten dünya üzerinde görülmeye değer eşsiz bir eser diyor ve günümüzün ikinci durağı olan Sri Lanka’nın en eski yerleşim yeri ve eski başkenti olan ve bugün Unesco tarafından koruma altında olan POLANARUWA'ya geçiyorum...













En parlak dönemini 12. ve 13. Yüzyıllarda yaşayan binada eskiden 33 metre ve 7 katlı olan bugün ise sadece 3 katı ayakta duran giriş bölümü karşılamakta olan ve geniş bir alana kurulmuş olan kent konferans salonu, saray binası ve havuzu ile döneminin en görkemli eserlerinden biridir.
Bahçesinde ilginç bir ağaç bulunan POLANARUWA’da bir palmiye ağacının etrafını banyan, jambo ve bao ağaçları sarmış. Kuşların getirdiği tohumların palmiyenin gövdesinde çimlenmesiyle oluşan bu eşsiz görüntü doğanın mucizesini bir kez daha bizlere kanıtlar nitelikte.
Bu eski şehrin içinde konferans salonu, Budist tapınağı, yatan buda, devasa kaya tapınağı gezilecek özel bölümler arasında.














Bu iki güzel gezi bizim bütün günümüzü bitirdi, Habarana’daki son gece konaklamamızdan sonra yarın Kandy’e geçiyoruz macera devam ediyor :)

Hiç yorum yok: