29 Ekim 2010 Cuma

Düğün Hikayesi: Aslı ve Serdar

Buz gibi bir Ekim gününde gerçekleştirdik kına gecesini de beraber ölümsüzleştirdiğimiz Sevgili Aslı ile Serdar'ın düğün hikayesi çekimini...
Mutlu Masal'larının sonunu birlikte yazdığımız bu pozitif enerjisi yüksek çiftimiz sabah uyandıklarında oldukça soğuk bir hava ile karşılaşınca çekim yeriminiz açık hava yerine çok şık bir ev oldu, sonuç eee bence güzel oldu :)
















Sevgili Aslı ve Serdar bu özel gününüzde benimle olmayı tercih ettiğiniz ve masalınızın sonunu Mutlu Masal ile yazdığınız için teşekkür ederim :)
Bir ömür boyu mutlu olmanız dileğiyle...

25 Ekim 2010 Pazartesi

Güler misin-Ağlar mısın? Evet evet gülmelisin :)

Dün "anneeee ben uyandım" cümlesinin ardından "bugün nereye gidicez?" sorusu geldi...
Ben ise uyku mahmuru cevapladım zararsız görünen bu soruyu "bilmem annecim nereye gidelim"
Bizim ufaklıktaysa cevap hazırdı "güneş geldi anne, yaslığa gidelim mi, yüsmeyee"

Böyle bir durum karşısında, o an ara ara aklına estikçe yazlığa gitmek isteyen kızıma, verdiğim güneş çıksın, havalar ısınsın o zaman gideceğiz cevabının verilmemesi gereken bir cevap olduğunu anladım :)
Havuza gitmek isteyen kızıma yıllar sonra bu günü hatırlatabilmek adına işte karşınızda Ramazan Bayramını anneannesinin yazlığında geçiren Nil'in havuz macerası :)

Ramazan Bayramı yazlıkta serin bir havayla geçti, yine de oraya kadar gitmişken havuza girmek isteyen Nil'e engel olamadım. Havuz başındaki ilk dakikalar oldukça keyifliydi, çünkü Nil yüzecekti :)


"Hımm neden acaba büyük küçük kimse havuza girmiyordu, en iyisi bir ayağımı sokayım bari ben baştan"

"Yani biraz soğuk gibi ama yok yok ben yüzebilirim bu suda, üşümem..."


"Tamam tamam şimdi giriyorum ama bir de elimle bakayım mı suyun sıcaklığına, biraz serin gibi sanki"

Sonuç o güzel yüzde bu su çok soğuk, ben yüzemem ki üzüntüsü...
Ama Allahtan yüzemeyince bozulan moralimizi hemen gittiğimiz parkta kumdan kaleler yaparak düzeltebildik ana-kız :)

Herkese hayattan zevk alacağı, keyifli bir hafta dilerim :)

22 Ekim 2010 Cuma

Bir kına gecesi: ASLI

Cıvıl cıvıl iki bayanla, abla olanın evlenmesine günler kala bir İstanbul akşamında buluştuk. Sanki yıllardır tanışıyormuşcasına dost bir sohbetle geçen saatlerin ardından kına gecesi çekiminde buluşmak temennisiyle ayrıldık...
Ve işte büyük gün geldi, nikahından bir gün önce gerçekleştirdiği Kına Gecesi'ne büyük bir özenle hazırlanan ASLI'cığım karşınızda...

Mumlarla bezenmiş mekan biraz hüzün, biraz mutluluk, biraz ayrılık, biraz büyümeyi çağrıştırıyordu insana...

Aslı, birtanecik kız kardeşi, sevgili annesi ve teyzesi, bayanların bu en özel günü için herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüşlerdi. Kına mendilleri, gelin-damat yastığı, kına kolonyası...

Kına gecesinin sahipleri Arnavut olunca gecede giyilen kıyafet sayısı da çok oldu tabii :)

İşte karşınızda makyajına hayran kaldığım güzel ASLI :)



güleryüzüyle konuklarını karşılayan ve geceye özel yaptırdığı pastasını kesen ASLI ardından kostüm değiştirerek, şalvarıyla pistte rüzgar gibi esti :)

Atılan göbeklerin, çekilen halayların ardından sıra gelinimize kına yakılmasına geldi...



Ve işte kınamızda yakıldı dökülen mutluluk gözyaşlarının ardından halaya devam...
Evde geçirelecek son gece ile ertesi gün nikahta görüşmek üzere :)

Herkese mutlu ve huzurlu bir haftasonu dilerim :)

20 Ekim 2010 Çarşamba

Yazı ayrı kışı ayrı güzel: KAYSERİ

Evlendiğimizden beri bir türlü gidip görmeye fırsat bulamadığımız kocişin memleketi Kayseri'ye bu sene iki kere yolumuz düştü :) İlkini ocak ayında gerçekleştirdiğimiz ve izlenimlerimi Kayseri Notları'nda anlattığım bu güzel şehrimize haziran ayı içerisinde bu defa da bağ hayatını görmek için uğradık...
Bağcılık, Anadolu'da yaygın olan bir yazlık geleneğidir. Özellikle Ankara, Konya ve Kayseri'de bağcılık ekonomik ve toplumsal ilişkilerdeki yeri nedeniyle şehir kültürünün önemli bir unsurudur. Kayseri bağlarında başta üzüm olmak üzere, kayısı, elma, armut, dut, kiraz, erik, badem, ceviz gibi meyveler bolca yetiştirilir. Bağdan toplanan meyveler taze olarak tüketilebildiği gibi, kışlık için kurutulup, pekmez ve reçel de yapılabilir. Bağdan elde edilen sebzeler ise yetiştiren aile tarafından tüketilir, bir kısmı bağı olmayıp da şehirde oturanlara hediye götürülür ve sebzelerin geri kalanı da satılır. Bağlar hem ailelerin meyve ve sebze ihtiyacını karşılaması açısından hem de sayfiye yeri olmaları açısından önemlidir.
Yeşilin her bir tonunu görmenin mümkün olduğu bağ hayatında bizleri misafir eden, kızımın gönlünü çalan, hala her uçak gördüğünde binip ona gideceğini düşündüğü Ahmet Amca'ya ve ailesine gösterdikleri yakın ilgi ve sevgi için teşekkür ederiz :)
İşte sizi bazen yağmurun atıştırdığı, bazen güneşin kendini gösterdiği bir Haziran gününden Kayseri'nin bağ görüntüleri ile başbaşa bırakıyorum :)




İşte bu Kayseri'de oldukça az sayıda kalan geleneksel bağ evlerinden biri... Bu evler taştan yapılan, düz toprak damlı ve yüzleri şehre dönük olan ve içi-dışı tabiatla bütünleşen, sade, kolay kullanılan, gizliliği olmayan, altı, üstü, içi, dışı aynı anda hissedilebilen yapılarmış

İşte bunlar da Ahmet Amca'nın bağ mahsülleri :)
Kayseri'ye gittiğimiz ay meyvelerin olgunlaşması açısından uygun olmasa da yine de kiraz ve dutları dalından koparmanın zevkini doyasıya yaşadık :)






Ağaçtaki kirazları yakalamaya çalışan minik burunlu kız tanıdık geldi mi size?

evet evet doğru bildiniz işte karşınızda kendini birtanecik babaannesiyle beraber meyve toplamaya kaptırmış NİL :)

Bir gün yolunuz o taraflara düşerse yaz-kış demeyin mantısı, pastırması, güleryüzlü insanları, renkli bağ yaşamı, Erciyes'te kayma keyfi ile Kayseri'yi muhakkak görülmüşler listenize ekleyin :)

18 Ekim 2010 Pazartesi

32. Avrasya Maratonu'ndaydım :)

Dün sabah spor düşkünü kocişin ısrarı sonucu kendimi 32. Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu'nun başlangıç noktası olan Altunizade Köprüsü'nde buluverdim :) Başta pek de gönüllü olarak gitmediğim maratondan, inanılmaz keyif almış, binlerce insan ile birlikte koşmaktan ziyade zevkle yürümüş, temiz ve güzel hava ile ciğerlerini oksijenle doldurmuş, yıllarca üzerinden arabayla geçtiği köprüden yürüyerek geçme şerefine nail olmuş, beşik gibi sallanan köprü üzerinde ayakta zor dursa bile yine de İstanbul manzarasını hayran hayran seyretmiş ve maratonun sonunda kendisine uyumlu eşliğimden dolayı kocişimden kocaman bir teşekkür almış olarak evimin yolunu tuttum :)
Buarada maratona Nil'i götürmediğim için çok pişman oldum çünkü köprü üzerinde bebek arabaları içinde günün keyfini süren o kadar çok minik vardı ki, aklınızda bulunsun sevgili anneler eğer seneye de hava dün ki gibi güzel olursa ben kızım ve kocişimle birlikte 33. Avrasya Maratonu'nda olacağım sizleri de bekleriz...


Daha yolun başında bitireceğine olan inancıyla havaya girmiş olan ben :)