29 Ocak 2010 Cuma

Eski günler...

Çocukluğumun dünyasında marketler mi vardı alışveriş yapacak, beklenirdi cumartesi günü ki sebze-meyveye cumartesi pazarından kavuşulabilsin :))
hele şu soğuklarda çıktınız mı pazara ne burun kalırdı donmadık, ne de eldivenli olsa da soğuğa direnemeyen uyuşmuş parmaklar...

bu kış gününde bahardan kalma renkli görüntüleriyle Amasra Pazarı'ndan kareler...
Herkese iyi haftasonları...







27 Ocak 2010 Çarşamba

Kardan izler...

Kışı, karı ve soğuğu sevmeyen biri olarak fotoğraf çekme aşkına bile olsa 15 dakikadan fazla duramadım dışarıda :)
İşte 15 dakikada gözüme takılan kar manzaraları...









23 Ocak 2010 Cumartesi

Mucizenin adı “BeBeK”...


Takvimler bu kez 24.Ağustos.2007’yi gösteriyor…
Çift çizgili çıkan ve beni şaşırtan testin sonucu ile bebek beklediğimi öğreniyorum. Her şey o kadar hızlı ki bu aralar hayatımda daha ilk mucizemin, eşimin heyecanını üzerimden atamamışken, şimdi de ailemize yeni katılacak olan bebeğimizin heyecanı sarıyor yüreğimi.

Ve içimde bir can filizleniyor…

Başta biraz mide bulantılarıyla fazla uğraşmak zorunda kalsam da genel anlamda hayatımın ikinci mucizesi beni hiç üzmedi ve yüreğimde sevgisini, bedenimde varlığını büyütmeye devam etti, ta ki dünyaya gelme vakti gelip çatana kadar :) Bebek beklediğimi öğrendikten tam sekiz ay sonra takvimler 24.Nisan.2008’i gösterdiğinde saat gece yarısı 00:10’da MuCiZeM kucağımdaydı…

Kızımın doğumuyla, hayatımda bir düşüm daha parlamıştı
Ama hayat bu ya düşlerin parlayıp, söndüğü anlar ve yerler var
Ve benim düşümde ansızın söndü…

Doğumdan sonra bebeğim temizlenip, gerekli kontrollerinin yapılması için bebek odasına götürüldü, ben de dinlenmek için kendi odama ve heyecanlı kavuşma bekleyişi başladı. Bebeğim gelecekti ve onu koklayacaktım. Derken bekleyişim sonuçsuz kaldı, çünkü bebeğimin yerine çocuk doktoru geldi. Kızımda düzensiz soluk alıp verme olduğundan küveze alınmış, şu an için yanımıza gelmesi mümkün değilmiş. O an saatler durdu ve hummalı bir bekleyiş başladı ne zaman gelecekti bebeğim…
Doğumun verdiği yorgunlukla o gece nasıl uyuduğumu bilmiyorum ama sabah çok erken uyandım çünkü bebeğimi görecektim.
Bekledim bekledim bekledim ama bebeğim gelmedi…
Doğumdan önce hem ben hem de bebeğim mikrop kaptığı için ikimize de antibiyotik vermeye başlamışlar, bebeğime iğne yapıyorlar, 10 gün sürecekmiş iğneleri ve bir hafta kesinlikle hastanede kalması gerekecekmiş.
Bir yarımı hastanede bırakarak eve döndüm, bebeğim bir günlüktü ve biz ayrılmıştık. Hastane görevlilerinin koyduğu günde iki kez yarımşar saat onu emzirmek için yanına girmekten başka onu görme şansım yoktu.
Eve girdik, ilk onun odasına gittim, her şey bıraktığım gibiydi, kimse eve dönüp bebeğimin odasını süslememişti, kimse evde gülmüyordu, çünkü bebeğim yoktu, yatağı boştu…
Ertesi gün bebeğimi beslemek için ilk kez evden hastaneye gittim, steril kıyafetlerle içeri girdim. Bir sürü küvez ve bir sürü bebek vardı ve tabii ki bir sürü perişan anne. Bebeğimi emzirmek, sevmek, okşamak, koklamak, ona dokunmak için ise sadece ve sadece yarım saatim vardı. acele etmeliydim çünkü sürem dolduğu anda kollarımdan söküp alıyorlardı kızımı, yüreğimi dağlayarak...
Hastaneye gittiğim günlerde en dikkat ettiğim şey saçlarımı toplamamak olurdu, saçlarımı toplamaz ve omuzlarıma düşürürdüm, kucağıma aldığımda kızım onları yakalasın ben nasıl ona bağlandıysam o da bana bağlansın diye…
derken kabus dolu hastane günleri bitti ve 1.Mayıs.2008’de kızımızla beraber evimize geldik….

Artık mutluydum çünkü hayatımın ikinci büyük MuCiZeSi de artık bir nefes uzaklığımda, yanıbaşımdaydı…

KıZıM KuCaĞıMDaYDı...

21 Ocak 2010 Perşembe

Mucizelere inanır mısınız?


Takvimler 30 Haziran 2006’yı gösterirken “Sana Sarı Laleler Aldım Çiçek Pazarından…” dinleniyor Mazhar-Fuat-Özkan’dan müziğin kalbinin attığı yerde Harbiye Açık Hava’da...
Arkadaşlarımdan biri heyecanla kulağıma eğildi
- Sana birşey söyleyeceğim ama kızma, benim tanıdığım bir çocuk var. Ben düşündüm ve sizi çok yakıştırdım birbirinize, zevkleriniz ilgileriniz hep aynı, senin erkek halin :) nolur bir tanışın
- Sağol canım çok iyisin ama ben kimseyle tanışmak istemiyorum zaten sevmem de böyle şeyleri
- Ya tamam haklısın ama ben birşey yaptım ve senin resmini gösterdim ona, o da resmini gönderdi. N’olursun bari sadece bir resmine bak da benim üzerimden kalksın sorumluluk olmaz mı? Lütfen…
- Tamam canım resmine bakayım bari, nerden çıkardın anlamadım ki, nerede peki resmi?
- O bana mail attı, ben de sana yarın gönderirim
- Ee yarın Cumartesi ama
- Olsun ben işe gidicem oradan yollarım, sen de evden bakarsın
- Tamam canım, kim ki bu anlamadım gitti
- Ya çok şey bilmiyorum aslında hakkında sadece adı Ertuğrul, ...’de oturuyor, bir de ... mezunuydu galiba
“......Sen Olmasan Buralara Gelemezdim Ben, Sevemezdim Bu Şehri Anlamazdım Dilinden...” derken şarkılar bitti ve açık havaya bir sessizlik çöktü, eve gitme vakti geldi.

Takvimler bir gün ilerledi ve baktım ki günlerden 1 Temmuz 2006 olmuş…
Sabah kalktığımdan beri evde bir kararsızlık… Hava güzel, yaz geldi, hafta sonu için yazlığa gitsek mi gitmesek mi acaba? Annem gitme taraftarı, babam ise 2 gün için gittin-geldin değmez yorulmaya görüşünde. Fikrimi soruyorlar, her zaman yazlığa gitme konusunda olumlu ya da olumsuz görüş bildiren ben de o sabah kararsızım. Su ne yöne akarsa o yöne razıyım, bekliyorum.
Bekleye bekleye saat olmuş öğlen 12 artık ben de babama katılıyorum bu saatten sonra gitmeye değmez diyorum, ama geç kalıyorum ev halkı karar vermiş yazlığa gidiliyor. Apar topar iki günlük çanta hazırlarken, birden telefonum çalıyor. Karşıdaki ses dün gece konserde yanımda oturan arkadaşım,
- Gördün mü fotoğrafı?
- Ne fotoğrafı?
- Ya dün akşam anlattım ya çocuğun fotoğrafı?
- He yoo görmedim, gönderdin mi ki?
- Evet canım yolladım 2 saat önce
- Tamam canım bakarım da ben şimdi yazlığa gidiyorum dönünce görürüm artık
- A tamam canım hadi sana iyi eğlenceler o zaman ama n’olur fotoğrafa bak ta git.
- Off tamam ya ne fotoğrafmış, hadi öptüm
Bir hışımla kapadığım ısrarlı fotoğrafa bak telefonunun ardından, bilgisayarımı açıyorum. E-posta hesabımı kontrol ediyorum evet yeni bir mail gelmiş, açıyorum. İki tane fotoğraf biri önden biri zaten arkadan (hani yani onu niye göndermişlerse :p). Fotoğraflar hakkında yorumum “Güzelmis” oluyor.
Hızla bilgisayarımı kapatıp, evden çıkıyorum, istikamet 1.5 saat mesafedeki yazlığımız.
Yazlığa vardığımızda saat 14:00’ü bulmuştu biraz evi yerleştirip, düzenledikten sonra, vakit nakittir deyip havuza koşuyorum hemen. Bu yaz yazlığa ilk gelişim, bütün kış görmediğim arkadaşlarımı arıyor gözlerim havuz başında ve nihayet birini görüyorum. Beraber havuza giriyoruz, yanında bir arkadaşı var tanımadığım. Gel arkadaşımla tanıştırayım seni diyor ve tanıştırıyor.
- Liseden arkadaşım, hatta iki kişi geldiler. Bak diğeri de orada uyuyor
Arkadaşıyla tanışıyorum, diğer arkadaşına da şöyle bir bakıyorum işaret ettiği tarafa doğru. İlginç uyuyan arkadaşı biraz tanıdık geliyor, sanki daha önce gördüm.
- Diğer arkadaşın daha önce geldi galiba buraya?
- Yo ikisi de ilk kez geliyor
- Ne bileyim tanıdık geldi sanki
- Valla sizin okuldan diycem ama sizin okuldan değil o ...’dan mezun.
Bir sessizlik…
- Ama ...’de oturuyor o da belki oradan tanıyorsundur
- Bilmem belki de…
Ve havuzu turlamaya devam, derken misafir çocuk arkadaşıma seslendi
- Ya Ertuğrul’u da uyandırsana o da gelsin yüzmeye
Ne? Ertuğrul mu doğru mu duymuştum. Yani 24 saat içinde bir insan günümüzde çok fazla kullanılmayan bir ismi kaç kez duyabilirdi ki bu bir tesadüf müydü? Birden dün gece arkadaşımın verdiği bilgileri düşündüm “Ya çok şey bilmiyorum aslında hakkında sadece adı Ertuğrul, ...’de oturuyor, bir de ... mezunuydu galiba”
Evet bu oydu. Dün akşam arkadaşımın bahsettiği ama benim tanışmak istemediğim, 3 saat önce bilgisayarda fotoğrafını gördüğüm çocuktu.
Tanışmayı reddettiğim ama kaderime yazıldığından habersiz olduğum MuCiZeM işte buydu benim. O gün sevgilim ile tanıştık ve ikimizde bu inanılmaz olaya (rüyaya, kısmete, mucizeye… her ne ile adlandırırsanız adlandırın) inanarak birbirimize aşık olduk.
MuCiZeMiZe yakışır bir şekilde tam 1 sene sonra takvimler 01.Temmuz.2007'yi gösterdiğinde evlendik...

İşte benden HaYaTıMıN MuCiZeSi

Ne dersiniz sizce de MuciZeLeRe iNaNMaK GeReKMeZ Mi???

En az benim MuCiZeM kadar büyük, anlamlı ve mutluluk verici mucizelerin hayatınıza girip, sizleri şaşırtması dileğiyle…

20 Ocak 2010 Çarşamba

Merhaba...

İşte sonunda bende bloggerlar dünyasına giriş yaptım :)

yaşamım boyunca kurduğum, gerçeğe dönüştürdüğüm ve hala gerçekleşmesi için çabaladığım düşlerimle buradayım. düğün, bebek, gezi, mutfak, dekorasyon, hobi ve hayata dair kurulabilecek tüm düşlerimin, bazen düşlerine tanıklık ettiklerimin ve çoğu zaman hepimizin hikayeleriyle birlikte olmak, yaşamı paylaşmak için herkese merhaba :)