Babam annesini kaybettiğinde amansız bir hastalıktan henüz 13 yaşındaymış, o çocukluk-ergenlik arası hayatın en çetrefilli döneminde... Nasıl dayanmış bu acıya o küçücük yüreği bilmem, zaten o da anlatmaz sadece zor olduğu gözlerinden, gözlerinde gördüğümüz sonsuz derinlikten belli kardeşlerimle...
Vefatın ardından günler günleri kovalamış, yeni yoksun hayata alışılmaya çalışılmış ve birgün dedem yeniden evlenmiş!
Evlilik ile birlikte yeni bir yaşam kurulmuş, yavaş yavaş geçmişin izleri silinmeye çalışılmış. Tüm bu değişen yaşama rağmen babam herşeyi yüreğinde saklamayı başarmış...
Gün gelip üvey babaanem ve dedemi arka arkaya kaybettiğimizde bozulan evlerinin eşyaları ihtiyacı olanlara dağıtıldı, sadece bir eşya hariç... Babaannemin evden silinmeyen izlerini taşıyan, gözlerinin, parmaklarının izini bıraktığı, belki üzerinde çalışırken babama gülümseyerek baktığı, belki onun için harikalar yarattığı, tıngır tıngır sesiyle babamı yalnızlıktan kurtarıp annesinin hayaliyle buluşturan dikiş makinesi bizim evimize geldi. Gelirken de yanında babamın çocukluğunu, hayallerini, umutlarını, en önemlisi de annesini evimize geri getirdi...
Herkese kaybettiklerini bulacağı, bulamasa bile özlemle anacağı mutlu bir haftasonu dilerim...